Korku ve Sosyal Baskı :
Korku topluluğa yayılmış durumda ve Proctor da bir istisna değil. Büyücülükle suçlanan karısı Elizabeth'in güvenliğinden korkuyor. Uyum sağlamaya ve dışarıdan biri olarak etiketlenmekten kaçınmaya yönelik toplumsal baskı çok büyük ve Proctor'u suçlamalara tam olarak direnme konusunda tereddüt etmeye zorluyor.
Sınırlı Destek :
Proctor'un kendisini destekleyip koruyabilecek güçlü bir müttefik ağı yok. Giles Corey ve Francis Nurse gibi arkadaşları da hedef alınıyor ve konumu daha da zayıflıyor. Kasabanın liderleri, özellikle de Yargıç Danforth, cadı davalarına olan inançlarında ısrar ediyorlar ve bu da Proctor'un yetkililere etkili bir şekilde meydan okumasını zorlaştırıyor.
İhanet ve Tecrit :
Proctor, geçmişte ilişkisi olduğu Abigail Williams tarafından ihanete uğrar. Abigail'in kendisine ve karısına karşı yalan ifade vermesi, etrafındaki şüpheleri derinleştirir ve onu toplumdan izole eder. Gerçeği ortaya çıkarma çabası inançsızlık ve düşmanlıkla karşılanır ve onu mücadelesinde yalnız bırakır.
Hukuk Sistemi Adaletsizliği :
Salem'deki hukuk sistemi yozlaşmış ve adaletsizdir. Proctor, suçlanan cadıların hiçbir hakkı olmadığını ve somut bir delil olmadan suçlu sayıldıklarını keşfeder. Abigail'in yalan söylediğine dair kanıt sunmasına rağmen mahkeme onun iddialarını reddederek onun adalet arama çabalarının boşuna olduğunu vurguladı.
Ahlaki İkilem :
Proctor, kendisine büyücülüğü itiraf ederek hayatını kurtarma şansı teklif edildiğinde ahlaki bir ikilemle karşı karşıya kalır. Dürüstlüğü ile ailesini koruma arzusu arasındaki çatışmayla boğuşuyor. Onurunu korumayı seçerek kaderini kabul etmek anlamına gelse de itiraf etmeyi reddeder.
Sonuç olarak, John Proctor'un "The Crucible"ın sonundaki güçsüzlüğü, yaygın korkudan, toplumsal baskıdan, destek eksikliğinden, ihanetten, adaletsiz hukuk sisteminden ve ahlaki ikilemden kaynaklanıyor. Bu faktörler toplu olarak, sonuçta çöküşüne yol açan güçlere etkili bir şekilde direnememesine katkıda bulunur.